18 Ekim 2007 Perşembe

ANTALYA TARİHİ

Antalya, antik bölgelerdenKilikya'nın batı kesimini, Pamfilya'nın güneydoğu ucunu ve doğu Likya'yı içine almaktadır. Antalya Türkiye'de bugüne kadar bilinen en eski yerleşmelerin bulunduğu en önde gelen illerden biridir. Antalya'ya 20 km. uzaklıkta ve Toroslar'ın Akdeniz'e bakan yamaçlarında yer alan Karain Mağarası'nda yapılan kazılarda Antalya ilinde Paleolitik yerleşmenin varlığını ortaya çıkartmış ve bölgenin tarihini M.Ö. 220 bin yılına kadar indirmiştir.Bölgenin en önemli Prehistorik buluntularını içeren Karain mağarası Paleolitik ve Neolitik, Beldibi Mağarası da Mezolitik çağdan veriler sunarken, Bademağacı Höyüğü'nde son kazılarda Cilalı taş çağı yerleşimlerine ve buluntuları ve yanısıra insanın yerleşik hayata geçişinin ilk izlerine rastlanır. Bunlara Karataş, Semahöyük'te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bölgede Paleolitik çağdan zamanımıza kadar kesintisiz bir uygarlığın varlığı belirlenir.Antalya Bölgesi'nin erken tarihi, son buluntulardan önce karanlıktı. Hititlerin çivi yazılı belgelerinde, adı geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu bilim çevrelerinde artık daha yüksek sesle ileri sürülmektedir. Son araştırmalar ve buluntuların yorumlanmasıyla karanlık diye bilinen bu dönem de aydınlanmaya başlamıştır.Konya'nın Yalburt'unda bir Hitit Hieroglafinde Patara'nın "Pataf" biçiminde geçmesi bu aydınlanmayı güçlendiren buluntulardır. Bıradan anlaşılan, Hititler, "Lukka Ülkesi" diye adlandırdıkları Akdeniz sahiline kadar uzanmıştır.M.Ö.14. ve 13. yüzyıllar, Miken kolonistlerinin en faal oldukları dönemlerdir. Anadolu'nün batı ve güney bölgelerinde özellikleMersin, Tarsus'ta bazı yerleşmeler olduğu halde, Antalya' da henüz Miken kalıntılarına rastlanmamıştır.Hitit İmparatorluğunun yıkılmasının sebebi olan Deniz kavimleri göçü sırasında bir kısım Akalıların bu bölgeye göç ettiklerinden Grek efsanelerinde söz edilir.Truva Savaşları'ndan sonra bazı Aka boyları, Amphilokhos, Kalkhas ve Mopsos'un idaresinde Pamfilya'ya geldikleri; Perge, Sillyon, Aspendos ve Selge'yi kurdukları söylenmekle birlikte son bilimsel veriler bu kentleri yörenin yerli halkının kurduğunu göstermektedir. Bu Perge'nin Parha, Aspendos'un Estvedüs, Selge'nin Estlegiis, Silyon'un Selyuüs adlarından da bellidir.Antalya sınırları içinde yerleşen Likyalı'ların kökenleri tartışılmakla birlikte, Hitit ve Mısır kaynaklarında (M.Ö. 2000) Lukki veya Lukka adlı bir kavimden bahsedilmektedir. Bu kavim, kendilerini "Termili" olarak adlandıran Akdeniz kıyılarımızdaki güçlü komşuları Luvilere akrabalıkları ile bilinen Likya ulusundan başkası değildir.İlk yerleşme hareketleri İ.Ö.7. ve 8. yüzyıllarda Akdeniz kıyılarında başlamıştır. Özellikle Batı Anadolu ve Yunanistan'da bazı koloniler bu harekette önderlik ederek, bazı kentleri egemenlikleri altına almışlar veya yeni kentler kurmuşlardır.Antalya'nın ilk surlarının II. Attalos zamanında inşa edildiği bilinmektedir. İ.S. 130 yılında Roma imparatoru Hadriyanus, Antalya seferi sırasında "Hadriyanus Kapısı"nı yaptırmış, surların doğu bölümünü de onarttırmıştır.
Bizans egemenliği :Hıristiyanlığın Anadolu'da hızla yayıldığı M.S.5.-7. yüzyıllar boyunca Pamfilya ve Likya, Bizans eyaleti olarak önemlerini korumuşlar, hatta M.S. 2. yüzyıldaki parlak çağlarına yaklaşır derecede, imar görmüşlerdir. 7. yüzyılın ortalarında Arapların sürekli yağma ve saldırıları her iki bölgeyi büyük ölçüde zarara sokmuş, bu duruma engel olmak isteyen Bizanslılar, bölgeyi korumak amacıyla özel bir donanma kurmuşlardır.Roma İmparatorluğu'nun bölgeye kesinlikle egemen olmasından sonra, stratejik yerler veya kentlerin bazıları, ufak keşişlikler halinde Bizans egemenliği sırasında yaşamalarını sürdürmüşlerdir.Ayrıca, Rodos, Venedik, Ceneviz korsanlarının talanları, Kıbrıs Krallarının saldırıları ve Haçlı seferi sırasındaki yağmalar, bölgenin ekonomik gücü kadar kentleri de yıpratmıştır. Bu sırada özellikle Rodos ve Cenevizliler koruma ve saldırma için, uygun kıyılarda üsler kurmuşlardır.Antalya, Batı Akdeniz kıyısında stratejik konumuyla önemli bir liman şehridir. Bu özelliğinden dolayı, kurulduğu tarihten başlayarak sürekli istilalara maruz kalmıştır.
Selçuklu dönemi :Antalya'nın İlk Selçuklu sultanı I. Rüknettin Süleyman Şah zamanında da (1076-1086) Türkler tarafından fethedildiği ve 1096 yılında başlayan Haçlı seferine kadar Türklerin elinde kaldığı bilinmektedir. I.İzzeddin Mesud zamanında (16-1155) da Selçuklulara geçen şehir, 1120'de Bizanslılar tarafından geri alınmıştır.Karayolu ticaretini geliştirmeye çalışan Selçukluların en önemli hedeflerinden biri Akdeniz ticaretini ele geçirmekti. Stratejik öneminin yanı sıra, ticari açıdan Anadolu'yu diğer Akdeniz ülkelerine bağlayan bir liman olması nedeniyle de Antalya'nın alınması gerekiyordu. Mısır ve Suriye'den gelen tacirler, Anadolu'ya geçiş yolu Antalya'yı kullanıyordu. Nitekim,1182 yılında Selçuklu sultanı II. Kılıç Arslan (1115-1192) Antalya'yı kuşatmış, fakat alamamıştır.Latinler'in 1191 yılında Kıbrıs'a yerleşmelerinden sonra, Antalya'ya gelen tacirlerin malları çalınmaya başlamıştır. Bunun üzerine Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ikinci sultanlığı sırasında (1205-1211) Antalya'nın fethine karar verir. 5 Mart 1207 de Sultan, yerli halkın da yardımıyla şehri iki aylık kuşatmadan sonra fethetmiştir. Bunun üzerine Antalya'ya kadı, imam, hatip ve müezzinlerin tayin edildiği; mihrap ile minber konduğu, kale ve burçların onarılıp silahla, erzakla doldurulduğu belirtilmektedir. Böylelikle Selçuklular'a Akdeniz yolu açılmış; Antalya, Avrupa ve Mısır'la yapılan ticaretin merkezi olmanın yanı sıra, Selçuklu donanmasının üssü haline gelmiştir. 1212 yılında, Antalya'nın yerli halkı isyan ederek yöneticileri öldürmüştür. Bunun üzerine, Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) Antalya'nın yeniden fethine karar vermiş ve 22 Aralık 1216' da şehir tekrar Selçuklular'ın eline geçmiştir.Hıristiyan ve Müslümanların birlikte yaşama deneyimi başarısızlıkla sonuçlanınca, güvenliğin sağlanması amacıyla şehir ikiye bölünmüştür. Müslümanlarla, Hıristiyanların yaşadıkları mahalleleri birbirinden ayırmak için bir iç sur yapılmış; Hıristiyanlar şehrin doğusuna, Müslümanlar batısına yerleşmişlerdir. Kentin batısında Türk nüfusunun artmasıyla yeni bir sura gerek duyulmuş, Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad döneminde (1220-1237) 1225 yılında daha doğuda, denize doğru ikinci bir sur yapılmıştır. Böylelikle şehir Selçuklu Sultanlarının kışlık merkezi haline gelmiş, kışları çoğu zaman Antalya'da ve1223 yılında fethedilen Alanya'da geçirmeye başlamışlardır.Hıristiyan nüfus ise kentten ayrılıp Tarsus, ve Mersin cevresine yerleşmişlerdir.Selçuklu döneminde özellikle Alanya'da büyük bir gelişme göstermiştir. I. Alaeddin Keykubad zamanında Alanya'nın, Selçuklu hükümdarlarının kışlığı olduğunu bilmekteyiz. Bu çağda imar faaliyetleri de yukarıda anlatıldığı gibi Antalya, Alanya içinde, Antalya ve Alanya'yı Konya ve Beyşehir'e ve kıyıdan Anamur ve Mut'a bağlayan yollar üzerinde devam etmiştir.
Osmanlı dönemi:1389 yılında Osmanlı sultanı Yıldırım Beyazıt tarafından fethedilen Antalya ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Antalya surlarında fazla değişiklik yapılmamış, bazı kapılar açılmış, bazıları da onarılmıştır. Osmanlı döneminde şehir sur dışına kuzeye doğru gelişmiş, şehir merkezinin sur dışında kuzeydeki kapı çevresinde oluşmuştur. Bu nedenle, Antalya'nın Selçuklu ve Beylikleri dönemi şehir dokusu pek bozulmamıştır.Antalya'yı I. Dünya Savaşı'na kadar bir Osmanlı Sancağı olarak görünmektedir. 1917 - 1921 arasında İtalyanların işgalinde kalan şehir, 1921 yılında Cumhuriyet Hükümeti'ne bağlanmıştır.

Hiç yorum yok: